Kehf suresine göre demek istiyorsunki; ?Allah daha imtihandan önce kullarının iyi mi kötü mü olduklarını bilmektedir. Bu da Allahın geleceği bildiğini gösterir.? HAYIR. Öyle değil.
1- Allahın geleceği bilmesi ifadesine açıklık kazandırmak istiyorum. Tartışmayı birbirimizi yanlış anlayarak götürmeyelim. Allah geleceğe yönelik olarak gerek ferde yönelik gerekse tüm topluma yönelik planlar yapar. Bu planların bazısı imtihana yöneliktir, bazısı ceza veya mükafata yöneliktir, bazısı vs.vs. İşte geleceğe yönelik bu planlar bize göre gaybdır. Allah bu mana da geleceği bilir. Benim veya bizim diyeyim itiraz ettiğimiz, kul İmtihan olmadan önce daha bir ?ŞEY? bile değilken kulun iyi mi kötü mü olduğunu Allahın bildiğine yönelik iddialardır. Bu iddialar kaderci söylemlerin dayattığı iddialardır ve Kurandan delilleri yoktur. Ayrıca kaderci söylemin dayattığı ?bütün insanların yapacakları ezelde yazılmıştır? iddiası asılsız ve delilsiz batıl bir iddiadır. Gelelim yazdığın ayetlerin değerlendirmesine; 1- Kehf suresinde musa ve kul kıssası senin savını değil bizim söylediklerimizi destekler. Çünkü; a) ?80. "Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk." Eğer mümin Anne babanın çocuk yüzünden azgınlık ve nankörlüğe düşeceği kesin bir bilgi olsa Allah ?KORKTUK? ifadesini kullanmazdı. Allah tahmine dayalı bir hüküm veriyor. Allahı hükmünden dolayı sorgulayacak değiliz herhalde değil mi? b) Çocuk imtihandan geçmeden önce öldürülmüş oldu. Çocuğun durumu ile ilgili olarak kaderci yaklaşım şunu iddia etmektedir; çocuk daha imtihan olmadan önce öldürülmüş olsa da Allah sonsuz ilmi ile onun iyi mi kötü mü olduğunu veya yaşasaydı da cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu zaten bildiği için adalet konusunda bir sorun oluşmaz. Hayır bu yorum da sorunlu bir yorumdur. Çünkü o çocuk yarın ahirette şunu söyleyecektir; Allahım sen ebu cehilin de cehennemlik olduğunu veya ebu lehebin de cehennemlik olduğunu biliyordun ama onlar hiç olmazsa yaşayıp gördüler. Cehennemi hak ettiklerini onlar da biliyordur. Ama ben gerçekten öyle mi olacaktım ne belli. Belki iyi şeyler yapardım. Daha denenmeden niçin benim hakkımda hüküm verdin. O çocuğun ahirette böylesi bir itirazı geçerli ve haklı bir itiraz değil midir? Yani kaderci yaklaşım da çocuğun imtihandan önce öldürülmüş olmasını adalet bakımından açıklamakta sorun yaşayacaktır. Peki benim cevabımın ne olduğunu soruyorsanız cevabım BİLMİYORUM şeklindedir. c) Eğer Allah öldürülen o çocuğun mümin anne babayı azgınlık ve inkara sürükleyeceğini daha çocuk doğmadan önce biliyor olsaydı azgınlık ve inkara sürükleyeceğini bile bile o çocuğun doğmasını istermiydi? Ayetin devamında ?18.81 - İstedik ki Rableri onun yerine onlara ondan daha temiz, daha merhametli (ana babasına iyilik eden) birini versin. Deniyor. Eğer daha önce bilseydi o daha temiz daha merhametli çocuğu, daha önce vermez miydi? Nesh ayetleri de böyledir. O ayetlerde de ?ALLAH BİLDİ? ifadesi kullanılır. Bakın geniş zaman ?BİLİR? kullanılmıyor. ?BİLDİ? ifadesi kullanılıyor. Yani daha önce bilmiyordu, şimdi bildi anlamındadır bu. Bakacak olursanız Kuranda söylediklerimizi destekleyen yüzlerce ayet görebilirsiniz. GÖRDÜĞÜN ÜZERE KEHF SURESİNDEN ALLAHIN GELECEĞİ BİLDİĞİNİ DEĞİL KULLARIN DURUMUNUN BELLİ OLMADAN BİLİNMEDİĞİNİ ANLIYORUZ. 2- a) Rum suresi. Rum suresini de Allahın geleceği bildiğinin ispatı olduğunu söylemektesin. HAYIR. EVET. Yukarıda geleceği bilmek ifadesini açmıştım. Allahın geleceği planlayan olduğunu belirtmiştim Buna bağlı olarak elbetteki kendi planladığı geleceği bilecektir. Bu gayet doğal. Ancak kaderci yaklaşımın konuyu değerlendirme biçimi yine sıkıntılıdır. Onlar Sanki Allahı bir seyirci gibi filmi seyretmiş te ne olacağını biliyormuş ta, ondan dolayı rumların galip geleceğini mucizevi biçimde haber vermiş gibi anlamakta ve anlatmaktadırlar. Halbuki Allah öyle olacağından dolayı değil öyle emir buyurduğundan dolayı galip geleceklerini söylüyor. Görüldüğü üzere kaderci anlama şekli Allahın iradesini yok saymaktadır. Zamanı seyreden seyrettiklerini yazan bir Tanrı tahayyülü oluşturmaktadırlar zihinlerde. Ayette: (Onların) Bu (yenilgileri)nden önce de, sonra da emir Allâh'ındır. Denmiş olması bu durumun Allahın emrinden dolayı gerçekleştiğinin açık göstergesidir. b) Ayette ?Birkaç yıl içinde.? Denmiş olması GELECEĞİN KESİN BİR ŞEKİLDE BELLİ OLMADIĞININ DA GÖSTERGESİDİR. Çünkü kesin bir şekilde belli olsa idi kesin tarih verilmesi gerekirdi. Madem mucize bir haber. O zaman kesin tarih verilmesi mucizeyi tam pekiştiren bir şey olurdu. Ya da kesin tarih verilse idi o zaman senin dediğin doğru olurdu. Ha şunu da söyleyeyim, bazı emirlerde kesin tarih, zaman ve an bellidir. Bu belli emirlerde örneğin helak emirleri böyledir. Bir an bile tehir olmaz. Ama bu olay farklı. Evet galip gelecekleri Allahın bir emri ama bu emir Kulların eli ile gerçekleşecek bir emir olduğundan dolayı tarih kesin belli olmamaktadır. Bu durumun benzerini enfal suresinde görüyoruz. Allah ilk önce; ?65- ?Ey Peygamber! MÜ?m inleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.? Diyor ama sonra; 66- Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir. Diyor. Dolayısı ile kulların elinden gerçekleşecek emirler kulların motivasyon ve durumlarına bağlı değişkenlik göstereceğinden kesin tarih verilmemesi normaldir. 3- Kehf 23 Emir ve hükmün Allaha ait olduğunu o bana iyilik emir buyurduğunda bütün dünya birleşse o iyiliğe mani olamayacağına eğer fenalık emir verirse de bütün dünya birleşse önleyemeyeceğine iman ederiz. O yüzden de emri üzere onu tesbih ederek İNŞAALLAH deriz. Yani ?Allah emir verirse? 4- Bakara 216 da ise biz kullar işin içyüzünü tam idrak edemeyeceğimiz için yanılacağımızı ama Allah olayların iç yüzlerini detaylarıyla bildiği için bizim bilemediklerimizi bildiğini anlıyoruz. |
29 Ekim 2014 Çarşamba
kehf rum
KADER İNANCI SAÇMALIKLARINI ÇÜRÜTMEYE RUM SURESİNİN BİR KAÇ AYETİ BİLE YETER. ALLAH GELECEĞİ BİLİR Mİ?
(NOT; Bu forumda 2008 tarihinde paylaştığım “Hadid 22 ve olayların levhi mahfuza ne zaman yazıldığı” başlıklı bir başlığım var. O başlıkta “Allahın geleceği bilmesi” mevzusunu tartışmıştık.
Link; http://www.kuranformu.com/forum/index.php?topic=121.0
Tabi o dönmelerde ben tek kalmaktaydım. O yüzden de gayet mahcup bir ifadeyle düşüncelerimi dile getirdiğimi hatırlıyorum. 1993 lerde konuyu ilahiyatta yanlış hatırlamıyorsam Süleyman Ateşe açmıştım. Ancak ben delil sorduğumda söyledikleri çocuk avutur cinsindendi ve güldüm geçtim. Bu bilgiyi defalarca Kurandan sorguladım. Ancak kesinlikle her sorgulamamda “insanların ne yapacağını Allahın bildiğine yönelik kurandan hiçbir bilginin olmadığını her defasında gördüm.
Şimdi çok şükür ki artık konuyla ilgili yalnız değilim. Bayındır Hoca da “Allah yapacaklarımızı bilmez, bilmek için imtihan eder” diyor.Bu bilgiye ne zamandır sahip bilmiyorum. Ama artık yalnız olmadığım için mutluyum.)
1- Elif Lâm Mîm.(2-5) - Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah'ındır. O gün Allah'ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü'minler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
6- Allah, (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.
7- Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda ise tamamen gaflettedirler.
ALLAH GELECEĞİ BİLİR Mİ?
İnsanlar, Allah’ın geleceği bildiği bilgisine o kadar şartlanmışlardır ki aksini söylemek insanların büyük tepkisine neden olmakta. Çünkü koskoca kader inancı bu önermenin üzerine inşa edilmiş durumda. Bu bilgiyi çektiğinizde koskoca bir inanç sistemi çökmektedir. Konuştuğum birçok kişi bu bilginin kesin doğruluğunda ittifak etmiş durumdadırlar.
Dini inançlarımı Kuran bilgisiyle oluşturmaya karar verdiğim zamanlardan bu yana, dile getirmekten dolayı yalnızlığını yaşadığım ve ucube olarak görüldüğüm dinle ilgili birçok konu oldu. Ancak geçmişte ucube olarak görülmeme neden olan birçok konunun bugün başkaları tarafından da dile getirilir olmasından dolayı birçok konuda rahatlama yaşadığımı ifade etmeliyim.
Fakat “Allah insanların ne yapacağını kesin bir bilgiyle bilmez” dediğim zaman çevreme baktığımda hala bu konuda büyük bir yalnızlık yaşamam, aslında beni de ürkütüyor. Fakat Kuranı analizci bir yöntemle anlamaya çalıştığımızda bu sonuçtan başka bir sonuca da ulaşmamız mümkün değil. Elbet herkesin baktığı bir şey de aynı şeyi görmesi mümkün değil. Ama en azından dikkati çektiğimizde bazılarının benim de gördüğüm şeyleri görmesi gerekmez mi?
Peki, neden benim söylediğimi söyleyen bir Allah’ın kulu yok!
(Dün 23-12-2012 de Abdülaziz Bayındır'ın da aynı düşüncede olduğunu öğrenmiş olmaktan dolayı mutluyum)
1- Ben yanlış analiz etmiş olabilirim. (Bu da bir ihtimaldir. Hem de eğer bir kişi bile senin gördüğünü göremiyorsa büyük bir ihtimalle de böyledir. Seneler içerisinde yanlışlığımı fark ettirecek birilerini aradım. Sapık olarak damgalanabileceğimi bile bile bu konuyu birçok kere açtım. Üzerinde çok düşündüm. İtirazları dinledim. Sonuç; şu ana dek konuyu yanlış analiz ettiğimi hissettiren bir bilgi (ayet) olmadı. Olmadığı gibi bütün ayetler düşüncemin doğruluğunu sürekli gösterdi.)
2- “Allah insanların ne yapacağını bilir” bilgisi İnsanların sarsılmaz bir inançla inandıkları bir bilgi. Kader inancını bu bilgi üzerine inşa etmişler. Bütün bir kuranı bu bakış açısıyla anlamışlar, yorumlamışlar. Çat pat ta olsa bir iki yerinde uyuşmazlık ta olsa kafalarında sorunları çözmüşler. Bir de kader konusu üzerinde konuşmayı güya peygamber hadisiyle de yasaklayıp konuşanları günahkâr ilan etmişler. Sonrasında ben ne dersem diyeyim otomatikman sapık konumuna düşmüş oluyorum zaten. Konuyla ilgili İnsanların zihinleri önyargılarla dolu. Gerçeklerin üzeri kalın bir örtüyle kapanmış vaziyette.
Muhtemelen konu peygamber dönemine ait bir sorun değil. Onlar konuyu Kuranın anlattığı ve peygamberimizin de izah ettiği şekilde dosdoğru anlıyorlardı. Ancak sonradan ortaya atılan fikirlerle zihinler bulandı ve gerçekler görülmez oldu. Tıpkı durgun suyun berraklığında bütün çakıllar apaçık görünürken birilerinin gelip suyu bulandırmasının ardından suyun berraklığını kaybedip o rengârenk çakılların görünmemesi gibi. Görünmüyorlar artık.
3- Ben bir şeye dikkati çektiğimde karşımdaki kişi mevcut yanlış işlemler üzerinden bir analiz yapıyor ve vardığı sonuçla haksız olduğum kanısını kendince kuvvetlendiriyor.
(Hâlbuki yanlış bir bilgiye dayalı olarak yorumladığımız her konu zaten yanlıştır. Yani yanlış ölçü yanlış terazinin sonucudur. Siz o teraziyle ne tartarsanız tartın hep yanlış tartmış olursunuz. Öyleyse tartma işi doğru teraziyle yapılmalıdır. Yine başka bir ifadeyle matematik te doğru sonuç için doğru işlem yapmak zorundasınızdır. Yanlış bir işlem ile sayfalar dolusu işlem yaparsınız ve bir sonuca da ulaşırsınız, üstelik doğru olduğuna inandığınız bir sonuca. Ama asla doğru sonuca ulaşamazsınız. (İtiraz; “herkes yanlış bulmuş bir tek sen mi doğruyu bulmuşsun” şeklinde olmakta.))
4- Doğru bir bakış açısı ile aynı frekansı yakalayamıyoruz. Ben gökyüzünde hareket eden küçük bir uçağı işaret ediyorum. Karşımdaki kişiye fark ettiremiyorum. (İtiraz; “bir tek sen mi görüyon bunu niye senden başka kimse göremiyor. Milyonlarca kişiden biri mutlaka görürdü herhalde değil mi?” şeklinde olmakta. İtiraz sahibi doğru söylüyor aslında. Zaten ben de bu kadar uzun bir girizgah yazısını bunun için yazmaktayım. Ne var ki ben baktığım zaman böyle görüyorum. Yalan söyleyip sizin gördüğünüzü mü gördüğümü söyleyeyim.)
5- “Allah insanların ne yapacağını kesin bir bilgiyle bilmez” denildiği zaman sanki Allaha eksiklik izafe edilmiş gibi olmaktadır.İnsanlar böylesi iddialı bir bilgiyi söylemekten ve akıllarına bile getirmekten imtina etmektedirler. Belki de bazı ilim adamları bu bilgiyi fark etmiş bile olsalar sanki dile getirmekten çekiniyorlarmış veya geçmişte çekinmişler gibi geliyor bana. Sanki.
Artık konuya girelim.
ALLAH YAKIN GEÇMİŞTEN HABER VERİYOR
2. Ayet: “Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar” derken Allah, olmuş bitmiş bir bilgiyi haber veriyor.
ALLAH GELECEKTEN HABER VERİYOR
3. Ayet: “Ama onlar, bu yenilgilerinin ardından ilerde galip geleceklerdir” “Sin” harfi gelecek zaman için kullanılır. Dolayısıyla bizler bu bilgi ile gelecekte olacak bir bilginin haber verildiğini anlıyoruz. (Çoğunuz “eee hoca bak gördün mü Allah gelecekte olacak bir olayı haber veriyor” demektesiniz sanırım. Evet, doğru ayet gelecekten haber veriyor. Ve demektesiniz ki “Demek ki Allah gelecekte olacakları biliyor”. Evet, öyle.
KADERCİ ANLAYIŞ ALLAH’I HİÇLEŞTİRMEKTEDİR
Ama benim bu bilgiden vardığım sonuçla kadercilerin vardığı sonuç aynı değil. Şöyle ki; Ben, gelecekte Rumların galip gelmesinin nedenini “öyle olacak ta onun için” veya “öyle gerçekleşecek te onun için” şeklinde açıklanmasını “zamana kulluk veya zamanın ilahlaştırılması” anlamına geldiğini düşünmekteyim. Aynı zamanda böyle bir söylem “Allah’ı ve iradesini itibarsızlaştıran” bir söylemdir. Yani farkında olmadan “Allahı hiçleştiriyoruz”.
Peki, Rumların gelecekte galip geleceğini Allah, gelecekte öyle olacağını bildiği için haber vermiyor mu? Hayır. Allah “öyle olacağı veya öyle gerçekleşeceği” için değil, bizzat, Rumların galip gelmesini “irade buyurduğu” yani bizzat “böyle istediği” için gelecekte Rumların galip geleceğini söylüyor. (Bunu sonraki ayetten rahat anlıyoruz zaten) Yoksa gelecekte olayların öyle gerçekleşeceğinden dolayı değil. Aradaki farkı umarım anlatabiliyorumdur.
Arada Allah’ın iradesini var saymak veya yok saymak gibi koca bir fark var. Gelecekte gerçekleşecek o olayın Allah’ın bizzat “öyle istiyor” olmasından dolayı değil de gelecekte “öyle gerçekleşeceğinden” dolayı Allahın biliyor olması tamamen farklı şeylerdir. İşte bu fark nedeniyle kaderci anlayışta “Allahı ve iradesini itibarsızlaştıran” bir söylem var demekteyim. Bu nedenle “Allahı hiçleştiriyoruz” demekteyim. Bu nedenle kaderci anlayışın açıklama biçiminin “zamana kulluk veya zamanın ilahlaştırılması” anlamına geldiğini söylemekteyim.
ALLAH KESİN TARİH VERMİYOR
4. Ayet: “Birkaç yıl içinde” denmekte. Neden tam tarih veya saat verilmiyor. Kaderci anlayışınız doğrultusunda birçok yorum getireceksiniz elbet. Elbet getirdiğiniz tüm açıklamalar tüm benliğinizle doğru olduğunu düşündüğünüz açıklamalar. Anlıyorum. Ama ne olur birazcık ta siz beni anlasanız.
ALLAH NEDEN KESİN TARİH VERMİYOR?
Söyler misiniz? Allah tam tarih verseydi işin sırrı mı bozulurdu, imtihanın sırrı mı kaçardı. Neden tam tarih verilmiyor.
Benim cevabım şu: Konuyu Hz. Musa örneğiyle anlatacağım ki daha iyi anlaşılsın.
Allah Rumların galip gelmesini istemektedir. Aynı Allah’ın İsrail oğullarından biri ile Firavuna haddini bildirmek istemesi gibi. Allah bu emrinin (“vaadinin”) gerçekleşmesi için nasıl ki yeryüzünde insanları vahiyleriyle yönlendirmiş ve planını icraya sokarak muvaffakiyet elde etmişse Rumların galip gelmesine yönelik emri için de Allah elbet plan yapmış ve devreye sokmuştur.
Allah’ın kullara yönelik böylesi emrinin ve planlarının olduğuna yönelik o kadar çok ayet vardır ki ben daha çok enfal suresinin iyi bir analizle tekrar tekrar okunmasının konuyu daha da anlaşılır kılacağını düşünüyorum. Örneğin Enfal 44. Ayette;
“Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah'a döndürülür”
Tabi ki planın işlemesi için Allah, vahyi ile insanları yönlendirmektedir. Yukardaki ayette, Hz. Musa’nın hikâyesinde ve daha pek çok anlatımda Allah’ın planının telkinler ve yönlendirmeler ile nasıl devreye sokulduğunu görmemiz mümkün.
Ancak bu planın işlemesi, kulların eli ile gerçekleşeceğinden, her şeyin planlandığı gibi gitmesi her zaman için mümkün olmayabilir. Çünkü insanlar özgür iradesi olan varlıklardır ve insanlar Allah’ın vahyi (telkinleri) dışında farklı kararlar alarak uygulayabilirler. Örneğin Hz Musa olayında anne, annelik duygusuyla neredeyse işi açığa çıkaracaktı. Ama Allah ona metaneti telkin etti. (İlgili ayetlere bakınız) Ayrıca Enfal suresi 65-66. Ayetlere de bakalım;
65- “Ey Peygamber! MÜ’m inleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.”66- Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir.
Ayetlerden görülmektedir ki kulların motivasyonlarındaki düşüklük, sonucu veya durumu değiştirebilmektedir. Bu durum aynı zamanda planın da her zaman, planlandığı gibi gidemeyebileceğini gösterir. Fakat mutlak anlamda emir Allah’ın olduğu için işin olması da kesindir ve Allah bu durumlarda başka unsurları devreye sokar. Yine enfal 45; den örnek vereyim ama inanın daha pek çok örnek var.
“Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah'a döndürülür”
İşte bu anlattığım nedenlerle tam tarih verilmemesi gayet normaldir. Çünkü planın bir ucunda kullar var. Ve plan kullar aracılığı ile işliyor. Her ne kadar Allah’ın vahyi ve telkinleri ile kullar Allah’ın planı doğrultusunda yönlendiriliyor olsalar da özgür iradeye sahip kullar, telkin edilenin dışında hareket edebilmektedirler. Bu da konuyu çok ihtimalli yapacağından tarihin kesin belli olmamasına neden olur. Onun için Allah kesin tarih vermiyor. Tarih kesin belli olmasa da tahmini süresi ve işin kesin gerçekleşeceği bellidir.
TARİH KESİN BELLİ OLMASA DA İŞ ENİNDE SONUNDA ALLAH’IN DEDİĞİ GİBİ OLUR. ÇÜNKÜ “EMİR ALLAH'INDIR”
4. Ayet: “Önce de, sonra da emir Allah'ındır” Emir Allahtan olduğu için Allah’ın olmasını dilediği şey eninde sonunda mutlak anlamda kesin olarak gerçekleşir. Yani tam tarih belli olmasa da birkaç sene içinde kesinlikle Rumlar galip geleceklerdir. Çünkü Allah böyle istemiştir. Emir Allahlındır.
(Son söylenenlerden cebriyeci bir anlam çıkaranlar varsa eğer, ya ben yanlış anlattım ya da siz yanlış anladınız demektir. Onların söylemleri daha farklıdır.)
Ayetin devamında “Ve o gün müminler sevineceklerdir” denmektedir.
ALLAH’IN İSTEDİĞİ OLMAYACAK DİYE BİR ŞEY AKLINIZA GELMESİN. ÇÜNKÜ O ÜSTÜN VE GÜÇLÜDÜR.
5. Ayet:“O, (yardım) isteyen kimselere yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.”
Emir Allahındır ve Allah’ın istediği olmayacak diye bir şey aklınıza da gelmesin. Çünkü o üstündür ve güçlüdür.
“(BU,) ALLAH'IN VA'DİDİR; ALLAH, VADİNDEN GERİ DÖNMEZ. ANCAK İNSANLARIN ÇOĞU BİLMEZLER.”
İşte konumuzu, devam eden bu 6. Ayet çok güzel açıklamış olmuyor mu?. Aslında Allah “Ancak insanların çoğu bilmezler.” Derken aslında bizim şimdi konuştuğumuz konuyla alakalı olarak bunu söylememektedir. Ancak kullanılan ifade, konuyla alakalı olarak duygularımı ifade etmesi bakımından tam da denk düştü diyebilirim.
Allah’ın “insanların çoğu bilmezler” dediği şey; Allah emir buyurduğu zaman onun mutlaka gerçekleşecek olduğunu çoğu insanın bilmediğidir. Olayın görünen tarafında sonuç aleyhte iken aslında Allah’ın vaadi nedeniyle lehte sonuçlanacaktır. Ama insanların çoğu bunu bilmemektedirler. İşte hemen arkadan gelen 7. Ayette: bu bilemeyişin nedeni açıklanmıştır.
“ONLAR DÜNYA HAYATININ ANCAK DIŞ YÖNÜNÜ BİLİRLER. AHİRET KONUSUNDA İSE TAMAMEN GAFLETTEDİRLER.”
Denmiştir. Yani insanların çoğunun bilemeyişinin nedenini Allah, olayları ancak dış ve görünen yönüyle değerlendirmemize bağlamaktadır. Çünkü İnsanlar sadece görünenden hareketle dünya hayatına ilişkin yorum yapmaktadırlar. Görünen kısmında ise insanların kendi iradeleri ile yaptıkları iş ve eylemlerin var olduğu sanılmaktadır. Oysa insanlar arkadaki görünmeyen iradenin farkında bile olamamaktadırlar. Olayın görünen tarafında sonuç lehte görünmüyor da olsa gerçekte Allahın emri nedeni ile veya verdiği söz nedeni ile lehte sonuçlanacaktır.
Dünya hayatını böylesine yüzeysel (zahiri) değerlendirebilen insanoğlu, Ahiret konusunda ise tam bir gaflet içindedir. Maalesef.
(Konu sonuç itibarı ile bir şekilde cebriyeye bağlanmış gibi görünmektedir. Oysa konu Allah’ın iradesi- Kulların iradesi bağlamında, bir bütün olarak ele alındığında ne anlatılmak istendiği daha açık anlaşılabilmektedir. Yine bilinmelidir ki dünyadaki bütün işler salt Allah’ın iradesi doğrultusunda yürümez. Allah’ın, kulların iradesine bıraktığı bir çok husus vardır.
Allah’ın iradesinin, işi kulların iradesine bırakmak şeklinde tecelli ettiği bir olaya örnek olarak Zülkarneyn kıssasını verebiliriz. Zülkarneyn kıssasında Allah, kavmin durumuyla ilgili hükmü yani kararı Zülkarneyn’e bırakmıştır. Allah’ın orada kavimlerle ilgili iradesi; ne yapılacağının kararını Zülkarneyn’e bırakmak şeklinde olmuştur. Allah eğer o kavimleri cezalandırmayı dilemiş olsaydı bunu emir buyururdu Zülkarneyn’e. Ama Allah öyle yapmadı. Kararı Zülkarneyn’e bırakarak ister cezalandır ister affet dedi.
Kuranda çokça zikredilen bir ayeti de tekrarlayalım “insanlar kendi elleri ile yaptıklarından hesaba çekileceklerdir.” Ve başından itibaren konunun üzerine oturtulduğu mantık kavrandıysa meselenin cebriye ile hiç te bir alakasının olmadığı fark edilecektir. Ele aldığımız ayet gelecekte Allahın olmasını dilediği bir mesele ile ilgilidir. Ve ebetteki Allah’ın dilediği şey mutlaka olur. İlgili ayetlerde geçen Allah’ın dilemesini külli irade kavramı ile de ilişkilendirebiliriz. Belki daha iyi anlaşılır diye düşünerek.
Ayrıca konunun bir de levhi mahfuza yazımı ile ilgili kısmı vardır ki bunu “Hadid 22 ve olayların levhi mahfuza ne zaman yazıldığı” şeklinde bir başlıkla başka bir forumda ele almış ve orada tartışmıştım. Linki:
http://www.kuranformu.com/forum/index.php?topic=121.0
Forumdaki o tartışma da, Allah’ın ahirette geçen diyalogları, şimdiden kuranda anlatmasının “Allah’ın geleceği bilmesi” savı üzerinde takılmıştım. Takıldığım o konu işin doğrusu beni yine bambaşka bir bilgiye götürdü. Ancak şimdilik o bilgiyi paylaşmıyorum. Üzerinde daha çalışmam gereken bir konu.
Yine Allah’ın zamandan münezzeh olmasının nasıl yanlış anlaşıldığı ile ilgili ve zaman kavramına yüklenilen yanlışlıklarla ilgili bazı forumlarda açmış olduğum konular var.
Konu aslında biraz daha ilerisinde tüm anlayışımızı değiştirecek ölçüde geniş bir konudur. Ve tüm bu konular, kader bağlamında hep yanlış değerlendirile gelmiştir. İşte birbiriyle bağlantılı birçok yanlışlık nedeniyle anlattığım şeyler çoğu kere anlaşılamamaktadır. Aslında üzerinde düşündüğüm ve notlarını da aldığım bu konularla ilgili çalışmalarımı birleştirerek insanlara bir eser takdim etmeyi çok isterdim. Belki ilerde neden olmasın. Bugün bu yazıyı izlediğim bir videodan dolayı ele aldım. Kabaca da olsa konuyu ifade etmeye çalıştım. Maalesef su bulanık olduğu için söylediğimiz birçok ifade yanlış anlaşılabilmektedir. Biz yine de sürçü lisan ettiysem affola diyelim.
Allahın selamı ve selameti üzerinize olsun.)
Mevlüt Kıraç
Mezuniyet: Selçuk Üniversitesi İlahiyat fakültesi 1995.
________________________________________________________________________________
Rum Suresi
1-الم
2-غُلِبَتِ الرُّومُ
3-فٖى اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ
4-فٖى بِضْعِ سِنٖينَ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُون
5-بِنَصْرِ اللّٰهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُ
6-وَعْدَ اللّٰهِ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
7-يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
DÜZELTME:
26 Aralık 2012 tarihinde yayınladığım bu yazımda 9 Ekim 2013 tarihi itibarı ile aşağıda belirttiğim nedenlerden dolayı değişiklikler yaptım.
BAŞLIK YAZIMDA DÜZELTME YAPTIĞIM YERLER VER NEDENLERİ;
1- “Bayındır Hoca da “Allahın geleceği bilemeyeceğini” dile getiriyor. “
Düzeltme: Bayındır Hoca da “Allah yapacaklarımızı bilemez, bilmek için imtihan eder” diyor.
Düzeltme nedenim: Aslında ben bu yazıyı yazarken “Allah geleceği bilemez” derken ki kastım “Allah yapacaklarımızı bilemez” demekti. Kastımın bu olduğu, yazının tamamı okunduğunda zaten anlaşılmaktadır. Ancak ifade ederken kastımı yanlış cümle ile ifade etmişim. Bu da yanlış anlaşılmalara veya yorumlara neden olmaktadır. Şöyle ki;
Allahın kullarına yönelik, geleceğe ilişkin plan takdir ve hükümleri vardır. Bu takdirleri gelecekte olması yazılmış takdirlerdir. Bunlar ya imtihana ya da yaptıklarımıza karşılık olarak Allahın belirlediği mükafat ve cezalardır. Allahın geleceğe ilişkin bu takdirleri gelecekte olması Allah tarafından belirlenmiş takdirleridir ve bu bilgilere aynı zamanda “ĞAYB BİLGİLERİ” dendiği hepinizin malumudur.
Bu yüzden bugün itibarı ile, kastımın yanlış anlaşılmasına neden olan bu ifademi yukarıdaki yazımda düzeltiyorum.
(NOT; Bu forumda 2008 tarihinde paylaştığım “Hadid 22 ve olayların levhi mahfuza ne zaman yazıldığı” başlıklı bir başlığım var. O başlıkta “Allahın geleceği bilmesi” mevzusunu tartışmıştık.
Link; http://www.kuranformu.com/forum/index.php?topic=121.0
Tabi o dönmelerde ben tek kalmaktaydım. O yüzden de gayet mahcup bir ifadeyle düşüncelerimi dile getirdiğimi hatırlıyorum. 1993 lerde konuyu ilahiyatta yanlış hatırlamıyorsam Süleyman Ateşe açmıştım. Ancak ben delil sorduğumda söyledikleri çocuk avutur cinsindendi ve güldüm geçtim. Bu bilgiyi defalarca Kurandan sorguladım. Ancak kesinlikle her sorgulamamda “insanların ne yapacağını Allahın bildiğine yönelik kurandan hiçbir bilginin olmadığını her defasında gördüm.
Şimdi çok şükür ki artık konuyla ilgili yalnız değilim. Bayındır Hoca da “Allah yapacaklarımızı bilmez, bilmek için imtihan eder” diyor.Bu bilgiye ne zamandır sahip bilmiyorum. Ama artık yalnız olmadığım için mutluyum.)
1- Elif Lâm Mîm.(2-5) - Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah'ındır. O gün Allah'ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü'minler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
6- Allah, (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.
7- Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda ise tamamen gaflettedirler.
ALLAH GELECEĞİ BİLİR Mİ?
İnsanlar, Allah’ın geleceği bildiği bilgisine o kadar şartlanmışlardır ki aksini söylemek insanların büyük tepkisine neden olmakta. Çünkü koskoca kader inancı bu önermenin üzerine inşa edilmiş durumda. Bu bilgiyi çektiğinizde koskoca bir inanç sistemi çökmektedir. Konuştuğum birçok kişi bu bilginin kesin doğruluğunda ittifak etmiş durumdadırlar.
Dini inançlarımı Kuran bilgisiyle oluşturmaya karar verdiğim zamanlardan bu yana, dile getirmekten dolayı yalnızlığını yaşadığım ve ucube olarak görüldüğüm dinle ilgili birçok konu oldu. Ancak geçmişte ucube olarak görülmeme neden olan birçok konunun bugün başkaları tarafından da dile getirilir olmasından dolayı birçok konuda rahatlama yaşadığımı ifade etmeliyim.
Fakat “Allah insanların ne yapacağını kesin bir bilgiyle bilmez” dediğim zaman çevreme baktığımda hala bu konuda büyük bir yalnızlık yaşamam, aslında beni de ürkütüyor. Fakat Kuranı analizci bir yöntemle anlamaya çalıştığımızda bu sonuçtan başka bir sonuca da ulaşmamız mümkün değil. Elbet herkesin baktığı bir şey de aynı şeyi görmesi mümkün değil. Ama en azından dikkati çektiğimizde bazılarının benim de gördüğüm şeyleri görmesi gerekmez mi?
Peki, neden benim söylediğimi söyleyen bir Allah’ın kulu yok!
(Dün 23-12-2012 de Abdülaziz Bayındır'ın da aynı düşüncede olduğunu öğrenmiş olmaktan dolayı mutluyum)
1- Ben yanlış analiz etmiş olabilirim. (Bu da bir ihtimaldir. Hem de eğer bir kişi bile senin gördüğünü göremiyorsa büyük bir ihtimalle de böyledir. Seneler içerisinde yanlışlığımı fark ettirecek birilerini aradım. Sapık olarak damgalanabileceğimi bile bile bu konuyu birçok kere açtım. Üzerinde çok düşündüm. İtirazları dinledim. Sonuç; şu ana dek konuyu yanlış analiz ettiğimi hissettiren bir bilgi (ayet) olmadı. Olmadığı gibi bütün ayetler düşüncemin doğruluğunu sürekli gösterdi.)
2- “Allah insanların ne yapacağını bilir” bilgisi İnsanların sarsılmaz bir inançla inandıkları bir bilgi. Kader inancını bu bilgi üzerine inşa etmişler. Bütün bir kuranı bu bakış açısıyla anlamışlar, yorumlamışlar. Çat pat ta olsa bir iki yerinde uyuşmazlık ta olsa kafalarında sorunları çözmüşler. Bir de kader konusu üzerinde konuşmayı güya peygamber hadisiyle de yasaklayıp konuşanları günahkâr ilan etmişler. Sonrasında ben ne dersem diyeyim otomatikman sapık konumuna düşmüş oluyorum zaten. Konuyla ilgili İnsanların zihinleri önyargılarla dolu. Gerçeklerin üzeri kalın bir örtüyle kapanmış vaziyette.
Muhtemelen konu peygamber dönemine ait bir sorun değil. Onlar konuyu Kuranın anlattığı ve peygamberimizin de izah ettiği şekilde dosdoğru anlıyorlardı. Ancak sonradan ortaya atılan fikirlerle zihinler bulandı ve gerçekler görülmez oldu. Tıpkı durgun suyun berraklığında bütün çakıllar apaçık görünürken birilerinin gelip suyu bulandırmasının ardından suyun berraklığını kaybedip o rengârenk çakılların görünmemesi gibi. Görünmüyorlar artık.
3- Ben bir şeye dikkati çektiğimde karşımdaki kişi mevcut yanlış işlemler üzerinden bir analiz yapıyor ve vardığı sonuçla haksız olduğum kanısını kendince kuvvetlendiriyor.
(Hâlbuki yanlış bir bilgiye dayalı olarak yorumladığımız her konu zaten yanlıştır. Yani yanlış ölçü yanlış terazinin sonucudur. Siz o teraziyle ne tartarsanız tartın hep yanlış tartmış olursunuz. Öyleyse tartma işi doğru teraziyle yapılmalıdır. Yine başka bir ifadeyle matematik te doğru sonuç için doğru işlem yapmak zorundasınızdır. Yanlış bir işlem ile sayfalar dolusu işlem yaparsınız ve bir sonuca da ulaşırsınız, üstelik doğru olduğuna inandığınız bir sonuca. Ama asla doğru sonuca ulaşamazsınız. (İtiraz; “herkes yanlış bulmuş bir tek sen mi doğruyu bulmuşsun” şeklinde olmakta.))
4- Doğru bir bakış açısı ile aynı frekansı yakalayamıyoruz. Ben gökyüzünde hareket eden küçük bir uçağı işaret ediyorum. Karşımdaki kişiye fark ettiremiyorum. (İtiraz; “bir tek sen mi görüyon bunu niye senden başka kimse göremiyor. Milyonlarca kişiden biri mutlaka görürdü herhalde değil mi?” şeklinde olmakta. İtiraz sahibi doğru söylüyor aslında. Zaten ben de bu kadar uzun bir girizgah yazısını bunun için yazmaktayım. Ne var ki ben baktığım zaman böyle görüyorum. Yalan söyleyip sizin gördüğünüzü mü gördüğümü söyleyeyim.)
5- “Allah insanların ne yapacağını kesin bir bilgiyle bilmez” denildiği zaman sanki Allaha eksiklik izafe edilmiş gibi olmaktadır.İnsanlar böylesi iddialı bir bilgiyi söylemekten ve akıllarına bile getirmekten imtina etmektedirler. Belki de bazı ilim adamları bu bilgiyi fark etmiş bile olsalar sanki dile getirmekten çekiniyorlarmış veya geçmişte çekinmişler gibi geliyor bana. Sanki.
Artık konuya girelim.
ALLAH YAKIN GEÇMİŞTEN HABER VERİYOR
2. Ayet: “Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar” derken Allah, olmuş bitmiş bir bilgiyi haber veriyor.
ALLAH GELECEKTEN HABER VERİYOR
3. Ayet: “Ama onlar, bu yenilgilerinin ardından ilerde galip geleceklerdir” “Sin” harfi gelecek zaman için kullanılır. Dolayısıyla bizler bu bilgi ile gelecekte olacak bir bilginin haber verildiğini anlıyoruz. (Çoğunuz “eee hoca bak gördün mü Allah gelecekte olacak bir olayı haber veriyor” demektesiniz sanırım. Evet, doğru ayet gelecekten haber veriyor. Ve demektesiniz ki “Demek ki Allah gelecekte olacakları biliyor”. Evet, öyle.
KADERCİ ANLAYIŞ ALLAH’I HİÇLEŞTİRMEKTEDİR
Ama benim bu bilgiden vardığım sonuçla kadercilerin vardığı sonuç aynı değil. Şöyle ki; Ben, gelecekte Rumların galip gelmesinin nedenini “öyle olacak ta onun için” veya “öyle gerçekleşecek te onun için” şeklinde açıklanmasını “zamana kulluk veya zamanın ilahlaştırılması” anlamına geldiğini düşünmekteyim. Aynı zamanda böyle bir söylem “Allah’ı ve iradesini itibarsızlaştıran” bir söylemdir. Yani farkında olmadan “Allahı hiçleştiriyoruz”.
Peki, Rumların gelecekte galip geleceğini Allah, gelecekte öyle olacağını bildiği için haber vermiyor mu? Hayır. Allah “öyle olacağı veya öyle gerçekleşeceği” için değil, bizzat, Rumların galip gelmesini “irade buyurduğu” yani bizzat “böyle istediği” için gelecekte Rumların galip geleceğini söylüyor. (Bunu sonraki ayetten rahat anlıyoruz zaten) Yoksa gelecekte olayların öyle gerçekleşeceğinden dolayı değil. Aradaki farkı umarım anlatabiliyorumdur.
Arada Allah’ın iradesini var saymak veya yok saymak gibi koca bir fark var. Gelecekte gerçekleşecek o olayın Allah’ın bizzat “öyle istiyor” olmasından dolayı değil de gelecekte “öyle gerçekleşeceğinden” dolayı Allahın biliyor olması tamamen farklı şeylerdir. İşte bu fark nedeniyle kaderci anlayışta “Allahı ve iradesini itibarsızlaştıran” bir söylem var demekteyim. Bu nedenle “Allahı hiçleştiriyoruz” demekteyim. Bu nedenle kaderci anlayışın açıklama biçiminin “zamana kulluk veya zamanın ilahlaştırılması” anlamına geldiğini söylemekteyim.
ALLAH KESİN TARİH VERMİYOR
4. Ayet: “Birkaç yıl içinde” denmekte. Neden tam tarih veya saat verilmiyor. Kaderci anlayışınız doğrultusunda birçok yorum getireceksiniz elbet. Elbet getirdiğiniz tüm açıklamalar tüm benliğinizle doğru olduğunu düşündüğünüz açıklamalar. Anlıyorum. Ama ne olur birazcık ta siz beni anlasanız.
ALLAH NEDEN KESİN TARİH VERMİYOR?
Söyler misiniz? Allah tam tarih verseydi işin sırrı mı bozulurdu, imtihanın sırrı mı kaçardı. Neden tam tarih verilmiyor.
Benim cevabım şu: Konuyu Hz. Musa örneğiyle anlatacağım ki daha iyi anlaşılsın.
Allah Rumların galip gelmesini istemektedir. Aynı Allah’ın İsrail oğullarından biri ile Firavuna haddini bildirmek istemesi gibi. Allah bu emrinin (“vaadinin”) gerçekleşmesi için nasıl ki yeryüzünde insanları vahiyleriyle yönlendirmiş ve planını icraya sokarak muvaffakiyet elde etmişse Rumların galip gelmesine yönelik emri için de Allah elbet plan yapmış ve devreye sokmuştur.
Allah’ın kullara yönelik böylesi emrinin ve planlarının olduğuna yönelik o kadar çok ayet vardır ki ben daha çok enfal suresinin iyi bir analizle tekrar tekrar okunmasının konuyu daha da anlaşılır kılacağını düşünüyorum. Örneğin Enfal 44. Ayette;
“Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah'a döndürülür”
Tabi ki planın işlemesi için Allah, vahyi ile insanları yönlendirmektedir. Yukardaki ayette, Hz. Musa’nın hikâyesinde ve daha pek çok anlatımda Allah’ın planının telkinler ve yönlendirmeler ile nasıl devreye sokulduğunu görmemiz mümkün.
Ancak bu planın işlemesi, kulların eli ile gerçekleşeceğinden, her şeyin planlandığı gibi gitmesi her zaman için mümkün olmayabilir. Çünkü insanlar özgür iradesi olan varlıklardır ve insanlar Allah’ın vahyi (telkinleri) dışında farklı kararlar alarak uygulayabilirler. Örneğin Hz Musa olayında anne, annelik duygusuyla neredeyse işi açığa çıkaracaktı. Ama Allah ona metaneti telkin etti. (İlgili ayetlere bakınız) Ayrıca Enfal suresi 65-66. Ayetlere de bakalım;
65- “Ey Peygamber! MÜ’m inleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.”66- Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir.
Ayetlerden görülmektedir ki kulların motivasyonlarındaki düşüklük, sonucu veya durumu değiştirebilmektedir. Bu durum aynı zamanda planın da her zaman, planlandığı gibi gidemeyebileceğini gösterir. Fakat mutlak anlamda emir Allah’ın olduğu için işin olması da kesindir ve Allah bu durumlarda başka unsurları devreye sokar. Yine enfal 45; den örnek vereyim ama inanın daha pek çok örnek var.
“Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah'a döndürülür”
İşte bu anlattığım nedenlerle tam tarih verilmemesi gayet normaldir. Çünkü planın bir ucunda kullar var. Ve plan kullar aracılığı ile işliyor. Her ne kadar Allah’ın vahyi ve telkinleri ile kullar Allah’ın planı doğrultusunda yönlendiriliyor olsalar da özgür iradeye sahip kullar, telkin edilenin dışında hareket edebilmektedirler. Bu da konuyu çok ihtimalli yapacağından tarihin kesin belli olmamasına neden olur. Onun için Allah kesin tarih vermiyor. Tarih kesin belli olmasa da tahmini süresi ve işin kesin gerçekleşeceği bellidir.
TARİH KESİN BELLİ OLMASA DA İŞ ENİNDE SONUNDA ALLAH’IN DEDİĞİ GİBİ OLUR. ÇÜNKÜ “EMİR ALLAH'INDIR”
4. Ayet: “Önce de, sonra da emir Allah'ındır” Emir Allahtan olduğu için Allah’ın olmasını dilediği şey eninde sonunda mutlak anlamda kesin olarak gerçekleşir. Yani tam tarih belli olmasa da birkaç sene içinde kesinlikle Rumlar galip geleceklerdir. Çünkü Allah böyle istemiştir. Emir Allahlındır.
(Son söylenenlerden cebriyeci bir anlam çıkaranlar varsa eğer, ya ben yanlış anlattım ya da siz yanlış anladınız demektir. Onların söylemleri daha farklıdır.)
Ayetin devamında “Ve o gün müminler sevineceklerdir” denmektedir.
ALLAH’IN İSTEDİĞİ OLMAYACAK DİYE BİR ŞEY AKLINIZA GELMESİN. ÇÜNKÜ O ÜSTÜN VE GÜÇLÜDÜR.
5. Ayet:“O, (yardım) isteyen kimselere yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.”
Emir Allahındır ve Allah’ın istediği olmayacak diye bir şey aklınıza da gelmesin. Çünkü o üstündür ve güçlüdür.
“(BU,) ALLAH'IN VA'DİDİR; ALLAH, VADİNDEN GERİ DÖNMEZ. ANCAK İNSANLARIN ÇOĞU BİLMEZLER.”
İşte konumuzu, devam eden bu 6. Ayet çok güzel açıklamış olmuyor mu?. Aslında Allah “Ancak insanların çoğu bilmezler.” Derken aslında bizim şimdi konuştuğumuz konuyla alakalı olarak bunu söylememektedir. Ancak kullanılan ifade, konuyla alakalı olarak duygularımı ifade etmesi bakımından tam da denk düştü diyebilirim.
Allah’ın “insanların çoğu bilmezler” dediği şey; Allah emir buyurduğu zaman onun mutlaka gerçekleşecek olduğunu çoğu insanın bilmediğidir. Olayın görünen tarafında sonuç aleyhte iken aslında Allah’ın vaadi nedeniyle lehte sonuçlanacaktır. Ama insanların çoğu bunu bilmemektedirler. İşte hemen arkadan gelen 7. Ayette: bu bilemeyişin nedeni açıklanmıştır.
“ONLAR DÜNYA HAYATININ ANCAK DIŞ YÖNÜNÜ BİLİRLER. AHİRET KONUSUNDA İSE TAMAMEN GAFLETTEDİRLER.”
Denmiştir. Yani insanların çoğunun bilemeyişinin nedenini Allah, olayları ancak dış ve görünen yönüyle değerlendirmemize bağlamaktadır. Çünkü İnsanlar sadece görünenden hareketle dünya hayatına ilişkin yorum yapmaktadırlar. Görünen kısmında ise insanların kendi iradeleri ile yaptıkları iş ve eylemlerin var olduğu sanılmaktadır. Oysa insanlar arkadaki görünmeyen iradenin farkında bile olamamaktadırlar. Olayın görünen tarafında sonuç lehte görünmüyor da olsa gerçekte Allahın emri nedeni ile veya verdiği söz nedeni ile lehte sonuçlanacaktır.
Dünya hayatını böylesine yüzeysel (zahiri) değerlendirebilen insanoğlu, Ahiret konusunda ise tam bir gaflet içindedir. Maalesef.
(Konu sonuç itibarı ile bir şekilde cebriyeye bağlanmış gibi görünmektedir. Oysa konu Allah’ın iradesi- Kulların iradesi bağlamında, bir bütün olarak ele alındığında ne anlatılmak istendiği daha açık anlaşılabilmektedir. Yine bilinmelidir ki dünyadaki bütün işler salt Allah’ın iradesi doğrultusunda yürümez. Allah’ın, kulların iradesine bıraktığı bir çok husus vardır.
Allah’ın iradesinin, işi kulların iradesine bırakmak şeklinde tecelli ettiği bir olaya örnek olarak Zülkarneyn kıssasını verebiliriz. Zülkarneyn kıssasında Allah, kavmin durumuyla ilgili hükmü yani kararı Zülkarneyn’e bırakmıştır. Allah’ın orada kavimlerle ilgili iradesi; ne yapılacağının kararını Zülkarneyn’e bırakmak şeklinde olmuştur. Allah eğer o kavimleri cezalandırmayı dilemiş olsaydı bunu emir buyururdu Zülkarneyn’e. Ama Allah öyle yapmadı. Kararı Zülkarneyn’e bırakarak ister cezalandır ister affet dedi.
Kuranda çokça zikredilen bir ayeti de tekrarlayalım “insanlar kendi elleri ile yaptıklarından hesaba çekileceklerdir.” Ve başından itibaren konunun üzerine oturtulduğu mantık kavrandıysa meselenin cebriye ile hiç te bir alakasının olmadığı fark edilecektir. Ele aldığımız ayet gelecekte Allahın olmasını dilediği bir mesele ile ilgilidir. Ve ebetteki Allah’ın dilediği şey mutlaka olur. İlgili ayetlerde geçen Allah’ın dilemesini külli irade kavramı ile de ilişkilendirebiliriz. Belki daha iyi anlaşılır diye düşünerek.
Ayrıca konunun bir de levhi mahfuza yazımı ile ilgili kısmı vardır ki bunu “Hadid 22 ve olayların levhi mahfuza ne zaman yazıldığı” şeklinde bir başlıkla başka bir forumda ele almış ve orada tartışmıştım. Linki:
http://www.kuranformu.com/forum/index.php?topic=121.0
Forumdaki o tartışma da, Allah’ın ahirette geçen diyalogları, şimdiden kuranda anlatmasının “Allah’ın geleceği bilmesi” savı üzerinde takılmıştım. Takıldığım o konu işin doğrusu beni yine bambaşka bir bilgiye götürdü. Ancak şimdilik o bilgiyi paylaşmıyorum. Üzerinde daha çalışmam gereken bir konu.
Yine Allah’ın zamandan münezzeh olmasının nasıl yanlış anlaşıldığı ile ilgili ve zaman kavramına yüklenilen yanlışlıklarla ilgili bazı forumlarda açmış olduğum konular var.
Konu aslında biraz daha ilerisinde tüm anlayışımızı değiştirecek ölçüde geniş bir konudur. Ve tüm bu konular, kader bağlamında hep yanlış değerlendirile gelmiştir. İşte birbiriyle bağlantılı birçok yanlışlık nedeniyle anlattığım şeyler çoğu kere anlaşılamamaktadır. Aslında üzerinde düşündüğüm ve notlarını da aldığım bu konularla ilgili çalışmalarımı birleştirerek insanlara bir eser takdim etmeyi çok isterdim. Belki ilerde neden olmasın. Bugün bu yazıyı izlediğim bir videodan dolayı ele aldım. Kabaca da olsa konuyu ifade etmeye çalıştım. Maalesef su bulanık olduğu için söylediğimiz birçok ifade yanlış anlaşılabilmektedir. Biz yine de sürçü lisan ettiysem affola diyelim.
Allahın selamı ve selameti üzerinize olsun.)
Mevlüt Kıraç
Mezuniyet: Selçuk Üniversitesi İlahiyat fakültesi 1995.
________________________________________________________________________________
Rum Suresi
1-الم
2-غُلِبَتِ الرُّومُ
3-فٖى اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ
4-فٖى بِضْعِ سِنٖينَ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُون
5-بِنَصْرِ اللّٰهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُ
6-وَعْدَ اللّٰهِ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
7-يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
DÜZELTME:
26 Aralık 2012 tarihinde yayınladığım bu yazımda 9 Ekim 2013 tarihi itibarı ile aşağıda belirttiğim nedenlerden dolayı değişiklikler yaptım.
BAŞLIK YAZIMDA DÜZELTME YAPTIĞIM YERLER VER NEDENLERİ;
1- “Bayındır Hoca da “Allahın geleceği bilemeyeceğini” dile getiriyor. “
Düzeltme: Bayındır Hoca da “Allah yapacaklarımızı bilemez, bilmek için imtihan eder” diyor.
Düzeltme nedenim: Aslında ben bu yazıyı yazarken “Allah geleceği bilemez” derken ki kastım “Allah yapacaklarımızı bilemez” demekti. Kastımın bu olduğu, yazının tamamı okunduğunda zaten anlaşılmaktadır. Ancak ifade ederken kastımı yanlış cümle ile ifade etmişim. Bu da yanlış anlaşılmalara veya yorumlara neden olmaktadır. Şöyle ki;
Allahın kullarına yönelik, geleceğe ilişkin plan takdir ve hükümleri vardır. Bu takdirleri gelecekte olması yazılmış takdirlerdir. Bunlar ya imtihana ya da yaptıklarımıza karşılık olarak Allahın belirlediği mükafat ve cezalardır. Allahın geleceğe ilişkin bu takdirleri gelecekte olması Allah tarafından belirlenmiş takdirleridir ve bu bilgilere aynı zamanda “ĞAYB BİLGİLERİ” dendiği hepinizin malumudur.
Bu yüzden bugün itibarı ile, kastımın yanlış anlaşılmasına neden olan bu ifademi yukarıdaki yazımda düzeltiyorum.
Aorskaya; bilgiye gayet açık olduğun yazdıklarından anlaşılıyor. Çoğu kişi bildiklerinin yanlış çıkması korkusunu öyle yoğun yaşıyorlar ki bu korku onları ister istemez saldırıya itiyor. Halbuki kendinden ve bildiğinden emin olamayanlar karşı fikirlere kapalıdırlar. Bana göre bilgide hakka ulaşmanın birinci basamağında zihnin “NÖTR” olması çok önemlidir. Bu nötr duruma “fıtrat” durumu da diyebilirsiniz. Yani bilgiyi değerlendirirken lehte ve aleyhte tüm görüşlere eşit mesafede olabilmeliyiz. Sağlıklı değerlendirmeler yaptıktan sonra ancak, kanaatlerimizi şekillendirmeye başlamalıyız.
Binli yıllarda konuşulan konular, fikirsel zenginlikler o kadar yüksek ki bizler şu an o zamanlarda konuşulabilen konulara vakıf bile değiliz. Bu sözlerimi o dönemki zihin zenginliğimizi fark edelim diye söylüyorum.
“BİLMEZ” ile “BİLEMEZ” arasında tabi ki anlam farkı var. Bu anlam farkına göre aslında her iki kelimeyi de kullanmamız yanlış oluyor. Çünkü “bilmez” derken sanki bilinebilir bir şey olmasına rağmen “bilmiyor” muş gibi anlaşılıyor. “Bilemez” dediğimizde ise yine sanki bilinebilirmiş te “bilemez” miş gibi anlaşılıyor.
Lokman 34 de belirtildiği gibi hiç kimse yarın neyi “kesb” edeceğini yani neyi kazanacağını “BİLEMEZ”. Neden bilemez? Çünkü kimsenin henüz olmayan ve olması da belirlenmemiş bir şeyi bilebilmesi mümkün değildir. Bu hiç kimse içine Allah ta dahildir. Bilinebilirliğini iddia etmek ancak kazanılacak şeylerin önceden belirlenebilmesi ile mümkün olabilir. Allah hiçbir ayetinde böyle belirlenen bir gelecekten bahsetmediğine göre hiç kimse tarafından da bilinebilmesi asla mümkün değildir. Ancak Allah'ın belirledikleri hariç!!!
“İSTİTAA” konusunda ise şöyle düşünmekteyim; Allah daha yaratmanın başlangıcında yarattıklarını “bir şeyleri yapabilme” gücü ile birlikte yaratır. Varlıklar daha başlangıçta kendilerine verilmiş bu güç ile varlıklarını ya da yaşamlarını devam ettirirler. Ala suresi 2 ve 3. Ayetlerde Allah yarattıklarını şekil verip düzenlediğini ve ona yolu gösterdiğini söylüyor. Yani örneğin bizlere iki yolun varlığını gösterip dilediğimizi tercih edebileceğimizi söylüyor. Tercih edeceklerimizi yapabiliyor oluşumuz Allah'ın bize yaratırken verdiği o özgür güçten kaynaklanıyor. Tabi ki bu güç sınırsız bir güçte değil. Çünkü Allah'ın İradesi bazı şeyleri sınırlandırıyor veya şekillendirebiliyor. Çünkü Allah kendi iradesine bağlı müdahalelerini her zaman için yapar. Ancak Allah kendi yapacaklarında da, yine kendisinin koyduğu kurallara uymaya özen gösterir. (İlgili ayetler aklıma geliyor ancak rastgele yazmak istemiyorum. Ancak /örneğin; “kendileri için daha önce yazılmış bir yazı olmasa idi hemen helak edilirlerdi” şeklindeki ayetlere bakılabilir.)
Enam suresi 3. Ayet ile ilgili yuvarlak bir şeyler söylemedim. Bu ayet tahrifatı gösterdiği için böyle yazdım. Dikkat edilirse çoğu meallerde
“Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne KAZANACAĞINIZI da bilir.”
Diye meal verilmiş. Oysa doğru meal;
“O, göklerde de, yerde de (tek) Allah’tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne KAZANDIĞINIZI bilir.”
Şeklinde olmalıydı. Yani ayette Allah gelecekte ne kazanacağımızı bildiğini söylemiyor. Ama verilen yanlış meal nedeni ile sanki ayet o manaya geliyormuş gibi anlaşılıyor. Mesela sen öyle anlamışsın.
Diyorsun ki;
“En'am 3.ayeti, Rabbimizin her şeyi bildiğini ve burada tartışma konusu edilen "gelecekte olacakları" da bildiğini çok güzel açıklıyordu.”
Hayır öyle değil. Aksine bu ayette Allah kazandıklarımızı veya kazanmakta olduğumuz şeyleri bildiğini söylüyor.
Tevbe 51 de” esabe” kelimesi ile ilgili bir yazı hazırlamaktayım o zaman değineceğim. Ama şunu belirtmeliyim ki; “esabe” kelimesine bağlı olarak hadid 22 ayetini yanlış anladığımı daha 2-3 hafta öncesinde yeni anladım. Düşünebiliyor musunuz Bu konu 1993 yılından beri benim gündemimde olmasına rağmen hala ayetleri anlarken kaderci anlayışın etkisinden kurtulamamışım.
Şöyle ki Hadid 22 den biz hep "yapacaklarımızın yazıldığı" şeklinde bir anlama ulaşıyoruz. Abdülaziz Hoca da aynı anlamda düşündü. Halbuki böyle anladığımızda hataya düşüyoruz. Şöyle ki; Hem yapacaklarımız yazıya geçirilmiş oluyor hem de yaptıklarımız yazıya geçiriliyor. Zira kuranda yaptıklarımızın kaydedildiğine dair ayetler mevcut. Bu durumda yaptıklarımızla ilgili iki kayıt söz konusu olur. İki kayıt kurandaki bilgilere ters bir durumdur. Zaten ikinci kayıt lüzumsuz ve gereksizdir de.
Bu ayette anahtar kelime “esabe” kelimesidir. Bu kelimeye ait bütün ayetleri okuduğumuzda ayeti biraz daha iyi anlamaya başlıyoruz.Esabe kelimesi ile kastedilen yapacaklarımız değil ki! Peki niye biz bu ayeti ben de dahil Abdülaziz hoca da dahil böyle anlayabiliyoruz.Hâlbuki “esabe” kelimesi ile “yapacaklarımız” kastedilmiyor. Başımıza gelmesine karar verilmiş olaylar kastediliyor.
Senelerdir kaderci anlama şekli ayetleri belirli kalıplar içinde anlamaya sevk ediyor bizi. Birileri “Allah takdir etmediği geleceği bilmez”dediğinde hemen tepki gösteriyoruz. Neden? Çünkü bu görüşe muhalif bir çok ayet var olduğu sanılıyor. Hayır yok. Sadece anlama ve bakma sorunu var.
Binli yıllarda konuşulan konular, fikirsel zenginlikler o kadar yüksek ki bizler şu an o zamanlarda konuşulabilen konulara vakıf bile değiliz. Bu sözlerimi o dönemki zihin zenginliğimizi fark edelim diye söylüyorum.
“BİLMEZ” ile “BİLEMEZ” arasında tabi ki anlam farkı var. Bu anlam farkına göre aslında her iki kelimeyi de kullanmamız yanlış oluyor. Çünkü “bilmez” derken sanki bilinebilir bir şey olmasına rağmen “bilmiyor” muş gibi anlaşılıyor. “Bilemez” dediğimizde ise yine sanki bilinebilirmiş te “bilemez” miş gibi anlaşılıyor.
Lokman 34 de belirtildiği gibi hiç kimse yarın neyi “kesb” edeceğini yani neyi kazanacağını “BİLEMEZ”. Neden bilemez? Çünkü kimsenin henüz olmayan ve olması da belirlenmemiş bir şeyi bilebilmesi mümkün değildir. Bu hiç kimse içine Allah ta dahildir. Bilinebilirliğini iddia etmek ancak kazanılacak şeylerin önceden belirlenebilmesi ile mümkün olabilir. Allah hiçbir ayetinde böyle belirlenen bir gelecekten bahsetmediğine göre hiç kimse tarafından da bilinebilmesi asla mümkün değildir. Ancak Allah'ın belirledikleri hariç!!!
“İSTİTAA” konusunda ise şöyle düşünmekteyim; Allah daha yaratmanın başlangıcında yarattıklarını “bir şeyleri yapabilme” gücü ile birlikte yaratır. Varlıklar daha başlangıçta kendilerine verilmiş bu güç ile varlıklarını ya da yaşamlarını devam ettirirler. Ala suresi 2 ve 3. Ayetlerde Allah yarattıklarını şekil verip düzenlediğini ve ona yolu gösterdiğini söylüyor. Yani örneğin bizlere iki yolun varlığını gösterip dilediğimizi tercih edebileceğimizi söylüyor. Tercih edeceklerimizi yapabiliyor oluşumuz Allah'ın bize yaratırken verdiği o özgür güçten kaynaklanıyor. Tabi ki bu güç sınırsız bir güçte değil. Çünkü Allah'ın İradesi bazı şeyleri sınırlandırıyor veya şekillendirebiliyor. Çünkü Allah kendi iradesine bağlı müdahalelerini her zaman için yapar. Ancak Allah kendi yapacaklarında da, yine kendisinin koyduğu kurallara uymaya özen gösterir. (İlgili ayetler aklıma geliyor ancak rastgele yazmak istemiyorum. Ancak /örneğin; “kendileri için daha önce yazılmış bir yazı olmasa idi hemen helak edilirlerdi” şeklindeki ayetlere bakılabilir.)
Enam suresi 3. Ayet ile ilgili yuvarlak bir şeyler söylemedim. Bu ayet tahrifatı gösterdiği için böyle yazdım. Dikkat edilirse çoğu meallerde
“Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne KAZANACAĞINIZI da bilir.”
Diye meal verilmiş. Oysa doğru meal;
“O, göklerde de, yerde de (tek) Allah’tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne KAZANDIĞINIZI bilir.”
Şeklinde olmalıydı. Yani ayette Allah gelecekte ne kazanacağımızı bildiğini söylemiyor. Ama verilen yanlış meal nedeni ile sanki ayet o manaya geliyormuş gibi anlaşılıyor. Mesela sen öyle anlamışsın.
Diyorsun ki;
“En'am 3.ayeti, Rabbimizin her şeyi bildiğini ve burada tartışma konusu edilen "gelecekte olacakları" da bildiğini çok güzel açıklıyordu.”
Hayır öyle değil. Aksine bu ayette Allah kazandıklarımızı veya kazanmakta olduğumuz şeyleri bildiğini söylüyor.
Tevbe 51 de” esabe” kelimesi ile ilgili bir yazı hazırlamaktayım o zaman değineceğim. Ama şunu belirtmeliyim ki; “esabe” kelimesine bağlı olarak hadid 22 ayetini yanlış anladığımı daha 2-3 hafta öncesinde yeni anladım. Düşünebiliyor musunuz Bu konu 1993 yılından beri benim gündemimde olmasına rağmen hala ayetleri anlarken kaderci anlayışın etkisinden kurtulamamışım.
Şöyle ki Hadid 22 den biz hep "yapacaklarımızın yazıldığı" şeklinde bir anlama ulaşıyoruz. Abdülaziz Hoca da aynı anlamda düşündü. Halbuki böyle anladığımızda hataya düşüyoruz. Şöyle ki; Hem yapacaklarımız yazıya geçirilmiş oluyor hem de yaptıklarımız yazıya geçiriliyor. Zira kuranda yaptıklarımızın kaydedildiğine dair ayetler mevcut. Bu durumda yaptıklarımızla ilgili iki kayıt söz konusu olur. İki kayıt kurandaki bilgilere ters bir durumdur. Zaten ikinci kayıt lüzumsuz ve gereksizdir de.
Bu ayette anahtar kelime “esabe” kelimesidir. Bu kelimeye ait bütün ayetleri okuduğumuzda ayeti biraz daha iyi anlamaya başlıyoruz.Esabe kelimesi ile kastedilen yapacaklarımız değil ki! Peki niye biz bu ayeti ben de dahil Abdülaziz hoca da dahil böyle anlayabiliyoruz.Hâlbuki “esabe” kelimesi ile “yapacaklarımız” kastedilmiyor. Başımıza gelmesine karar verilmiş olaylar kastediliyor.
Senelerdir kaderci anlama şekli ayetleri belirli kalıplar içinde anlamaya sevk ediyor bizi. Birileri “Allah takdir etmediği geleceği bilmez”dediğinde hemen tepki gösteriyoruz. Neden? Çünkü bu görüşe muhalif bir çok ayet var olduğu sanılıyor. Hayır yok. Sadece anlama ve bakma sorunu var.
Sevgili kıraç kardeşim,
Elbette rabbimiz yerinde kendimizde hata aramalıyız. Buraya kadar bazı yazılarımda size zaman kavramından bağımsız anlatımları insanların anlaması mümkün olmayacağından zamana dayalı yapıldığını söylemişsem de bunu burada mansur kardeşimizin yazdıklarına da itirazlarınızdan dikkate almadığınızı görüyorum.
Siz iddianızı iki şeye dayandırıyorsunuz.
1- Kuranda kullanılan "geçmiş zaman kipleri" ile anlatılanların yaşanmış şeyler olmaktan başka bir şeyi açıklamadığı,
2- Hesap gününde imtihan olmasından, imtihan ettiğine göre geleceği bilemeyeceği ve öğrenme için imtihan ettiği düşüncesidir.
Şimdi bu durumları sırayla ele alalım.
1- Kuran'da kullanılan anlatım dili biz insanların kelamı olmayıp, ama bizlerin anlayabileceği normlara sokulan rabbimizin dilidir.
Sizler, kuranda anlatılanlar için kullanılan bazı geçmiş zaman kipine dayanarak, onların geçmişte yaşananlar olarak aktarıldığını aksi halde ise senaryo olacağını ve Allah'ın senaryo anlatmayacağını düşünüyorsunuz.
Rabbimizin senaryo anlatmayacağı kesindir. Ama, kesin olan bir şey daha vardırki, kesinleşmesi mutlak olan gelecekteki bazı mekan ve durumlar içinde geçmiş zaman kipi ile anlatım olduğudur. Bu kuranın etimolojisi ve terminolojisi gereğidir.
Rabbimiz örneğin cennette ve cehennemde olacak bazı şeyleri ve kişilerin durumlarını geçmiş zamanlı olarak anlatmaktadır. Halbuki, cennet ve cehennemdeki bu durumların kıyametten sonra hesap günündeki durumlara göre ortaya çıkacağını yani bizim için gelecek olacağını biliyoruz.
Şimdi, bu bilgimize rağmen geçmiş zaman kipinde anlatıldı diye onların yaşanan ve biten şeyler olduğunumu kabul etmeliyiz. Yine burada zamanı hem bizler açısından hem de Allah açısından dikkate almamız gerekiyor. Bizler için bu olacaklar henüz gelecek iken, cennet ve cehennem yaşamı da ebedi forumda olmasından dolayı, rabbimiz katında zaman olmadığından ve kıyametin ne zaman kopacağınıda bilmediğimizden belkide şu an orada cennet ve cehennem yaşamında olduğumuzu anlayabilmeliyiz.
Bu kısım biraz karışık gibi gelebileceğinden basit bir örnekle açıklamaya çalışayım.
Diyelimki, 50 yıl sonra kıyamet kopazak. Şimdi kıyametin kopacağı 50 yıl sonraki süre bizim için 50 yıllık bir gelecek olurken, (bizim 1000 yılımız rabbimiz katında bir gün gibi ise 1000/50=20) rabbimiz katındaki bir günün 1/20 i kadar bir süre olmaktadır. Yani bize 50 yıl sonra kopacak kıyamet, rabbimiz tarafında 1/20 günde yaşanan bir olay olmaktadır.
Buradan da bizler için gelecek bilgisi olan şeylerin, rabbimiz için geçmiş bilgiler olduğunu ve anlatımlarını bu formatta yaptığını gösterir.
Çünkü, gelecekte muhakkak gelecektir. Dolayısıyla, bu mutlak oluşumun anlatımı (yukarıda değindiğim gibi kesin oluşundan başka bir durum olmayacağından) geçmiş zaman kipinde olmaktadır.
2- İmtihan konusuna gelince, öncelikle hesap günündeki imtihan anlatımından, bizim bildiğimiz klasik anlamda imtihan edileceğimiz gün olmadığını, ama imtihan sonuçlarının açıklandığı ve olası itirazların giderilmesi için delilleri ile açıklandığı bir gün olduğunu bilmeliyiz.
Çünkü, imtihan zaten kulluk görevinin yerine getirilmesi olarak dünya yaşamının bizzat kendisidir. İşte, vefatla imtihan biter. Sonra hep birlikte hesap gününde herkesin imtihanı değerlendirmesi sonuçları açıklanır. İyilikleri ağır basanların kitapları sağdan, kötülükleri ağır basanların ise soldan verilir.
Şimdi, dünya yaşamının imtihan olması, yine rabbimizin hesap gününe kadar kimin ne yapacağını bilmemesi sonucunu doğurmaz. Rabbimiz, insanları kulluk etmek üzere ve islam üzerine (fıtrat) yaratır, sonra fıtrata uygun yaşaması gerektiğini ve buna göre yaşarsa cennette ebedi yaşamla, buna ters yaşarsa cehennemde ebedi yaşamla ödül veya azaba uğratılacağını söyler. (İslama göre yaşaması içinde neler yapması ve yapmaması gerektiğini açıklayan elçi ve kaynakları belirtmiştir. )
İşte bu serbestiyle yaşamına devam eden insanların neler yaptıklarını zaten bilen rabbimiz, neler yapacaklarını da daha yapmadan bilir. İmtihan sonuçları gibi açıklamalar daha önce de dediğim gibi sadece kulun, haksızlığa uğradığı iddialarını kendisine ve başkalarına göstermek için vardır. Yoksa, rabbimizin yarattığı bizleri, hiç bir açıklama yapmadan ceheneme göndermesi pekala mümkündür. Aslında buna itiraz da edilemez veya edilse de kıymeti olmaz. Ama, rabbimiz adaletini tesis için hesap gününü ve hesapların açıklanmasını benimsemiştir.
Yeri gelmişken, rabbimizin geleceği bilmesine ilişkin olarak, dini deliller dışında, sadece mantıksalş delillerle de kısa bir bakış açısı sunmak istiyorum.
Şimdi, eğer kainatın tek sahibi yani rabbimiz tarafından yaratıldığını kabul edebilen birisi varsa, o kimse; böyle bir düzeni kurabilen yaratıcı için, bununla kıyaslanmayacak kadar basite indirgenen yaşanacakları bilmesini de mantıklı bulmalıdır.
Güneş, ay, yıldız vb. gibi programlananların; programı değiştiremeden yapmaları gerekenleri yapacaklarını kabul edebilen bizler, bunların çok uzun süreler için programlı yaşayacaklarını bilen rabbin, programsız yaşanacakları da bilmesini neden kabul edemeyizki!
O zaman, programlansa dahi, örneğin bazılarının yörüngelerinin dışına çıkmayacağının garantisi ne olacaktır? Halbuki, bu garanti bizzat rabbimizin ilmi dahilinde ise, yine bizlerin gelecekte yaşayacaklarının bilineceğine ilişkin bilgiler de rabbin ilmi dahilindedir.
Rabbimiz, geleceği nasıl bildiğini bize açıklamadıkça biz de bunu bilemeyiz, ama sadece kuranda kardeşlerimizinde delil olarak sunduğu ayetlerde açıkladığı şekilde, herşeyi, gizli olmadan, yaşanmış, yaşanacak şekilde bildiğini biliriz.
selamlarımla,
aorskaya
Aorskaya; Demektesin ki;
1-
“Rabbimiz örneğin cennette ve cehennemde olacak bazı şeyleri ve kişilerin durumlarını geçmiş zamanlı olarak anlatmaktadır. Halbuki, cennet ve cehennemdeki bu durumların kıyametten sonra hesap günündeki durumlara göre ortaya çıkacağını yani bizim için gelecek olacağını biliyoruz.”
Diyorsun.
Yasin suresinde;
“26,27. (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi.
28. Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. (Yasin 26-27-28)
Bu ayete göre kavmi daha dünyada iken o adama Allah “cennete gir” demiyor mu? O adam kavmi daha dünyada yaşıyorken cennete girmiyor mu?
Yazında Allah katında zaman olmadığını belirttikten sonra “belki de şu an orada cennet ve cehennem yaşamında olduğumuzu anlayabilmeliyiz.” Demektesin. Bu cümlenle hayatı da gerçekliği de alt üst ettiğinin farkında mısın bilmiyorum. Tam bir kaos durumu. Eminim ki ne dediğini sen bile anlamıyorsun.
1- Allah katında zaman yok ne demek?
2- Belki de şu an cennet veya cehennemdeyiz ne demek?
Bu ifadelerini ne akılla ne mantıkla ne de Kurandaki ayetlerle ilişkilendirebilirsin. Bu ifadeler kader inancına bağlı oluşmuş Allah inancına ait ifadeler. Bu ifadeler sadece çok kötü birer yorum. Bilgi değil. Bana kurandan Allah katında zamanın olmadığını söyleyebilir misin?
Örneğinde 50 yıl sonra ki kopacak kıyametin Allah katında 1 küsür saat sonrasında gerçekleştiğini yazarak güya bize göre 50 yıl sonraki bir olayın Allahın katında 1 saat sonra gerçekleştiğini buradan hareketle de bize göre gelecek zaman olan bir olayın Allah katında geçmiş zaman olduğunu yazmışsın.
Güzel örneklemelerde bulunuyorsun. Ne var ki örneklerin gerçekliği yok ediyor. Yani saçma bir iddiayı ispatlamak uğruna Allahın yarattığı evrenin gerçekliğini yok ediyorsun. Hiç mantıklı değil. Allah gökleri ve yeri gerçek olarak yarattığını söylüyor.
Bize göre gelecek zamanda yaşanacak bir olayın aslında Allaha göre yaşanmış ve geçmiş bir olay olduğunu iddia etmek hiç kuranla örtüşüyor mu? Kuranda Allahın kulları gözetleyici “رَقٖيبً” olduğunu söylediği ayetlere bakalım. Gözetlemek “an” ile alakalıdır. Bize göre gelecekte yapacağımız bir şeyi Allahın çok önceleri gözetlemesi. Yok yok mantık alt üst.
NEDEN KURANDA YAPMAKTA OLDUĞUMUZ ŞEYLERİ (ma beyne eydihim) BİLDİĞİNİ SÖYLÜYOR DA YAPACAĞIMIZ ŞEYLERİ BİLDİĞİNİ SÖYLEMİYOR.
Kestirmeden cevap istiyorum. ALLAH DİYEMEZ MİYDİ “ben sizin yapacaklarınızı bilirim” DİYE. Mantığı, felsefeyi, aklı böylesine makul olmayan şekilde zorlamanın nedeni nedir?
“Allah katında bir gün bizim günümüzle 1000 yıl” dendiğinde ben şöyle anlıyorum; Bizim için 100 yıl süren bir ömür Allah katında (din gününde)sanki 2,5 SAAT kadarmış gibi olacak.
“79.46 - Onlar onu gördükleri zaman sanki (dünyâda) bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Naziat 46)”
Yani sanki uzuunmuş gibi görünen yüz yıllık sürenin aslında ahiretteki gün hesabıyla 2,5 saat olduğunu fark edeceğiz. Ya da 100 yılı 2,5 saatte yaşamak gibi bir şey. Uykumuzda uzuuun saatler süren bir rüyanın aslında birkaç saniye sürmesi gibi bir şey. Normalde düşünüldüğünde birkaç saniye içinde o kadar uzun süren olayları yaşayamayız. Ama rüyamızda çok uzun sürebilecek olayları birkaç saniye içerisinde yaşayabilmekteyiz.
2,5 saat içerisinde dünyanın güneş etrafında 100 defa tur attığını gözlemlemektir bu. Yoksa henüz gerçekleşmemiş olan, ancak 100 yıl sonra gerçekleşecek olan 100. Turun 2,5 saat sonra gözlemlenmesi değildir. Yani bize göre 100 yıl sonra gerçekleşecek bir şeyi Allah henüz gerçekleşmeden 2,5 saat sonra gözlemlemesi diye bir şey olmaz.
Zamanla alakalı o ayetten ben, Allah katında 2,5 saat içerisinde, dünyanın güneş etrafındaki 100 turunun gözlemlendiğini anlıyorum. Bu ayeti ben bu şekliyle yanlış bile anlıyor olsam senin anladığın şekilde anlamanın en mantıksız anlama şekli olacağını düşünmekteyim.
2- Demektesin ki;
“insanların neler yaptıklarını zaten bilen rabbimiz, neler yapacaklarını da daha yapmadan bilir. İmtihan sonuçları gibi açıklamalar daha önce de dediğim gibi sadece kulun, haksızlığa uğradığı iddialarını kendisine ve başkalarına göstermek için vardır.”
Bu söyleminin kaderci anlayışın temel söylemi olduğunu biliyorsundur. Bana sorarsan tamamen desteksiz ÇOK BERBAT BİR YORUMdan başka bir şey değil bu söylediklerin. Yalnız kesinlikle üzerine alınma. Ben kadercilere ait bu yorumun ne kadar mesnetsiz bir yorum olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Yoksa bu sözlerimi ben sana söylemiyorum.
a) Allah’ın yapacaklarımızı bildiğine dair deliliniz nedir?
b) Eğer Allah yapacaklarımızı biliyorsa neden Kuranda, “bilmek için imtihan ettiğini” defalarca söylemektedir?
c) Allah biliyorsa neden imtihan etmektedir. İnsana nasıl kötü bir varlık olduğunu göstermek mi istiyor. Allah böylece kendince eğleniyor mu? Ayrıca Allah insana neden kötü olduğunu göstermek istiyor. (Kendi zaten biliyor olduğuna göre amacı bildiği bir şeyi yarattığına ispat etmek olmalı. Neden?)
d) Kulun yapacaklarının önceden yazıldığına dair deliliniz nedir?
e) Kulun “yapacakları” önceden yazılmışsa, ayrıca bir de neden “yaparken” ikinci bir kayıt tutulmaktadır?
Demektesin ki;
“kuranda kardeşlerimizin de delil olarak sunduğu ayetlerde açıkladığı şekilde, herşeyi, gizli olmadan, yaşanmış, yaşanacak şekilde bildiğini biliriz.”
Yaşanacakları bildiğine dair Kurandan bir delil olsaydı ben şimdiye kadar çoktan susmuş olurdum.
1-
“Rabbimiz örneğin cennette ve cehennemde olacak bazı şeyleri ve kişilerin durumlarını geçmiş zamanlı olarak anlatmaktadır. Halbuki, cennet ve cehennemdeki bu durumların kıyametten sonra hesap günündeki durumlara göre ortaya çıkacağını yani bizim için gelecek olacağını biliyoruz.”
Diyorsun.
Yasin suresinde;
“26,27. (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi.
28. Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. (Yasin 26-27-28)
Bu ayete göre kavmi daha dünyada iken o adama Allah “cennete gir” demiyor mu? O adam kavmi daha dünyada yaşıyorken cennete girmiyor mu?
Yazında Allah katında zaman olmadığını belirttikten sonra “belki de şu an orada cennet ve cehennem yaşamında olduğumuzu anlayabilmeliyiz.” Demektesin. Bu cümlenle hayatı da gerçekliği de alt üst ettiğinin farkında mısın bilmiyorum. Tam bir kaos durumu. Eminim ki ne dediğini sen bile anlamıyorsun.
1- Allah katında zaman yok ne demek?
2- Belki de şu an cennet veya cehennemdeyiz ne demek?
Bu ifadelerini ne akılla ne mantıkla ne de Kurandaki ayetlerle ilişkilendirebilirsin. Bu ifadeler kader inancına bağlı oluşmuş Allah inancına ait ifadeler. Bu ifadeler sadece çok kötü birer yorum. Bilgi değil. Bana kurandan Allah katında zamanın olmadığını söyleyebilir misin?
Örneğinde 50 yıl sonra ki kopacak kıyametin Allah katında 1 küsür saat sonrasında gerçekleştiğini yazarak güya bize göre 50 yıl sonraki bir olayın Allahın katında 1 saat sonra gerçekleştiğini buradan hareketle de bize göre gelecek zaman olan bir olayın Allah katında geçmiş zaman olduğunu yazmışsın.
Güzel örneklemelerde bulunuyorsun. Ne var ki örneklerin gerçekliği yok ediyor. Yani saçma bir iddiayı ispatlamak uğruna Allahın yarattığı evrenin gerçekliğini yok ediyorsun. Hiç mantıklı değil. Allah gökleri ve yeri gerçek olarak yarattığını söylüyor.
Bize göre gelecek zamanda yaşanacak bir olayın aslında Allaha göre yaşanmış ve geçmiş bir olay olduğunu iddia etmek hiç kuranla örtüşüyor mu? Kuranda Allahın kulları gözetleyici “رَقٖيبً” olduğunu söylediği ayetlere bakalım. Gözetlemek “an” ile alakalıdır. Bize göre gelecekte yapacağımız bir şeyi Allahın çok önceleri gözetlemesi. Yok yok mantık alt üst.
NEDEN KURANDA YAPMAKTA OLDUĞUMUZ ŞEYLERİ (ma beyne eydihim) BİLDİĞİNİ SÖYLÜYOR DA YAPACAĞIMIZ ŞEYLERİ BİLDİĞİNİ SÖYLEMİYOR.
Kestirmeden cevap istiyorum. ALLAH DİYEMEZ MİYDİ “ben sizin yapacaklarınızı bilirim” DİYE. Mantığı, felsefeyi, aklı böylesine makul olmayan şekilde zorlamanın nedeni nedir?
“Allah katında bir gün bizim günümüzle 1000 yıl” dendiğinde ben şöyle anlıyorum; Bizim için 100 yıl süren bir ömür Allah katında (din gününde)sanki 2,5 SAAT kadarmış gibi olacak.
“79.46 - Onlar onu gördükleri zaman sanki (dünyâda) bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Naziat 46)”
Yani sanki uzuunmuş gibi görünen yüz yıllık sürenin aslında ahiretteki gün hesabıyla 2,5 saat olduğunu fark edeceğiz. Ya da 100 yılı 2,5 saatte yaşamak gibi bir şey. Uykumuzda uzuuun saatler süren bir rüyanın aslında birkaç saniye sürmesi gibi bir şey. Normalde düşünüldüğünde birkaç saniye içinde o kadar uzun süren olayları yaşayamayız. Ama rüyamızda çok uzun sürebilecek olayları birkaç saniye içerisinde yaşayabilmekteyiz.
2,5 saat içerisinde dünyanın güneş etrafında 100 defa tur attığını gözlemlemektir bu. Yoksa henüz gerçekleşmemiş olan, ancak 100 yıl sonra gerçekleşecek olan 100. Turun 2,5 saat sonra gözlemlenmesi değildir. Yani bize göre 100 yıl sonra gerçekleşecek bir şeyi Allah henüz gerçekleşmeden 2,5 saat sonra gözlemlemesi diye bir şey olmaz.
Zamanla alakalı o ayetten ben, Allah katında 2,5 saat içerisinde, dünyanın güneş etrafındaki 100 turunun gözlemlendiğini anlıyorum. Bu ayeti ben bu şekliyle yanlış bile anlıyor olsam senin anladığın şekilde anlamanın en mantıksız anlama şekli olacağını düşünmekteyim.
2- Demektesin ki;
“insanların neler yaptıklarını zaten bilen rabbimiz, neler yapacaklarını da daha yapmadan bilir. İmtihan sonuçları gibi açıklamalar daha önce de dediğim gibi sadece kulun, haksızlığa uğradığı iddialarını kendisine ve başkalarına göstermek için vardır.”
Bu söyleminin kaderci anlayışın temel söylemi olduğunu biliyorsundur. Bana sorarsan tamamen desteksiz ÇOK BERBAT BİR YORUMdan başka bir şey değil bu söylediklerin. Yalnız kesinlikle üzerine alınma. Ben kadercilere ait bu yorumun ne kadar mesnetsiz bir yorum olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Yoksa bu sözlerimi ben sana söylemiyorum.
a) Allah’ın yapacaklarımızı bildiğine dair deliliniz nedir?
b) Eğer Allah yapacaklarımızı biliyorsa neden Kuranda, “bilmek için imtihan ettiğini” defalarca söylemektedir?
c) Allah biliyorsa neden imtihan etmektedir. İnsana nasıl kötü bir varlık olduğunu göstermek mi istiyor. Allah böylece kendince eğleniyor mu? Ayrıca Allah insana neden kötü olduğunu göstermek istiyor. (Kendi zaten biliyor olduğuna göre amacı bildiği bir şeyi yarattığına ispat etmek olmalı. Neden?)
d) Kulun yapacaklarının önceden yazıldığına dair deliliniz nedir?
e) Kulun “yapacakları” önceden yazılmışsa, ayrıca bir de neden “yaparken” ikinci bir kayıt tutulmaktadır?
Demektesin ki;
“kuranda kardeşlerimizin de delil olarak sunduğu ayetlerde açıkladığı şekilde, herşeyi, gizli olmadan, yaşanmış, yaşanacak şekilde bildiğini biliriz.”
Yaşanacakları bildiğine dair Kurandan bir delil olsaydı ben şimdiye kadar çoktan susmuş olurdum.
Selamun aleyküm,
Ben, geleceğin bilinebilirliğini kabul etmeyen bir kimse olsaydım; geleceğin bilinebilirliğine ilişkin bu ayetin delil olmayacağını nasıl anlamaya ve açıklamaya çalışırdım diye bir çabaya girdiğimde; şimşek gibi çakan bir düşünceyi göstereyim istiyorum.
1- rabbimiz, hamileliğin gerçekleştiğini öğrendikten sonra bu bilgiyi zekeriya'ya söylemiştir.
2- rabbimiz, peygamber seçeceği yahya'yı salihlerden kılmıştır.
burada 2.şık, 1.şıkkı tamamlayan özelliklerdedir.
Ama, 2. şık da belirtilen durum da örneğin; "yunus" peygamber kıssasındaki örneği hatırladığımızda çürümektedir. Dolayısıyla geleceğin bilinmeyeceğine ilişkin başka açıklamalar bulunmalıdır.
Dediğim gibi, şimşek gibi çakan bu fikir de şimşek görüntüsünün kayboluşu gibi kaybolmak zorunda kalıyor.
selamlar,
aorskaya
Ben, geleceğin bilinebilirliğini kabul etmeyen bir kimse olsaydım; geleceğin bilinebilirliğine ilişkin bu ayetin delil olmayacağını nasıl anlamaya ve açıklamaya çalışırdım diye bir çabaya girdiğimde; şimşek gibi çakan bir düşünceyi göstereyim istiyorum.
1- rabbimiz, hamileliğin gerçekleştiğini öğrendikten sonra bu bilgiyi zekeriya'ya söylemiştir.
2- rabbimiz, peygamber seçeceği yahya'yı salihlerden kılmıştır.
burada 2.şık, 1.şıkkı tamamlayan özelliklerdedir.
Ama, 2. şık da belirtilen durum da örneğin; "yunus" peygamber kıssasındaki örneği hatırladığımızda çürümektedir. Dolayısıyla geleceğin bilinmeyeceğine ilişkin başka açıklamalar bulunmalıdır.
Dediğim gibi, şimşek gibi çakan bu fikir de şimşek görüntüsünün kayboluşu gibi kaybolmak zorunda kalıyor.
selamlar,
aorskaya
Selamun aleyküm,
mevlüt kardeşim,
Yazılarımdan şahsen hataya düştüğümü ve bununda gelenekçi anlayışın etkisinden olduğunu söylemişsenizde, konudan uzaklaşmamak ve polemik olmaması için bu kısımlara değinmeyeceğim.
Aslında yazıma tepkilerinizi gösteren ifadeleriniz üzerine atladığımız bir şeyin önemimini yeniden hatırladım. Burada, rabbimiz ile ilgili bir konuda tüm katılımcılar olarak gerçekten kendi açıklamalarımızı yapmak şeklinde gereğinden çok fazla yazılar yazmışız.
Halbuki, dini nasıl en iyi anlatan rabbimiz ise, kendini de en iyi anlatan rabbimiz olacağını unutup, hem bazı ayetleri yazıp hem de görüş bildirmişiz.
Şimdi ise aşağıya rabbimizin herşeyi bileceğine ilişkin, başka hiç bir açıklamaya gerek bırakmayan bir kaç ayeti yazarak, başta siz olmak üzere tüm okuyucu kardeşlerimin bu ayetleri iyi anlamaya çalışması halinde rabbe geleceği bilmek de dahil imkansız hiç bir şeyin olmayacağını göreceklerini düşünüyorum.
şimdi;
a) Allah’ın yapacaklarımızı bildiğine dair deliliniz nedir?
sorunuzu cevaplayacak bir kaç ayeti yazalım.
2:255 - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
5:17 - Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.
Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir.
6:101 - Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.
11:123 - Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.
14:38 - "Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.
Şimdi, bu ayetlerde renkli olarak işaretlediğim yerlerde;
1- Rabbimizin her şeye kadir olduğu,
2- rabbimizin her şeyi bildiği,
3- Hiç bir şeyin ona gizli kalmadığı,
4- Gaybı sadece onun bildiği,
5- Kullarının önünde ve arkasında ne olduğunu bildiği, diğer bir anlatımla geçmişinde yaşanmış ve geleceğinde yaşanacakları bildiği,
görülmektedir.
şimdi de geleceği ele alarak bu durumlarla ilgisini kurmaya çalışalım.
1- Gelecek, her şey deyiminin kapsamına girer. Ayrıca, "kulların önünde" deyimiyle kastedilen şeylerin gerçekleşeceği zaman dilimi olmaktadır. O halde rabbimiz geleceği yaratma ve bilme kudretine sahiptir.
2- Hiç bir şey denirken, gelecekte dahil edildiğinden, geleceğin rabbimize gizli kalmadığı görülür.
3- Gelecek aynı zamanda bir gaybdır. Sadece Rabbimizin gaybı bilmesi geleceği de bilmesi demektir.
4-Kullarının önünde ve arkasında ne olduğunu bildiği, diğer bir anlatımla geçmiş ve geleceğinde yaşanmış ve yaşanacakları bildiği, sözünü ise ayrıca açıklamaya gerek yoktur.
Başka söze gerek kalıyormu acaba?
selamlar,
aorskaya
mevlüt kardeşim,
Yazılarımdan şahsen hataya düştüğümü ve bununda gelenekçi anlayışın etkisinden olduğunu söylemişsenizde, konudan uzaklaşmamak ve polemik olmaması için bu kısımlara değinmeyeceğim.
Aslında yazıma tepkilerinizi gösteren ifadeleriniz üzerine atladığımız bir şeyin önemimini yeniden hatırladım. Burada, rabbimiz ile ilgili bir konuda tüm katılımcılar olarak gerçekten kendi açıklamalarımızı yapmak şeklinde gereğinden çok fazla yazılar yazmışız.
Halbuki, dini nasıl en iyi anlatan rabbimiz ise, kendini de en iyi anlatan rabbimiz olacağını unutup, hem bazı ayetleri yazıp hem de görüş bildirmişiz.
Şimdi ise aşağıya rabbimizin herşeyi bileceğine ilişkin, başka hiç bir açıklamaya gerek bırakmayan bir kaç ayeti yazarak, başta siz olmak üzere tüm okuyucu kardeşlerimin bu ayetleri iyi anlamaya çalışması halinde rabbe geleceği bilmek de dahil imkansız hiç bir şeyin olmayacağını göreceklerini düşünüyorum.
şimdi;
a) Allah’ın yapacaklarımızı bildiğine dair deliliniz nedir?
sorunuzu cevaplayacak bir kaç ayeti yazalım.
2:255 - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
5:17 - Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.
Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir.
6:101 - Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.
11:123 - Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.
14:38 - "Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.
Şimdi, bu ayetlerde renkli olarak işaretlediğim yerlerde;
1- Rabbimizin her şeye kadir olduğu,
2- rabbimizin her şeyi bildiği,
3- Hiç bir şeyin ona gizli kalmadığı,
4- Gaybı sadece onun bildiği,
5- Kullarının önünde ve arkasında ne olduğunu bildiği, diğer bir anlatımla geçmişinde yaşanmış ve geleceğinde yaşanacakları bildiği,
görülmektedir.
şimdi de geleceği ele alarak bu durumlarla ilgisini kurmaya çalışalım.
1- Gelecek, her şey deyiminin kapsamına girer. Ayrıca, "kulların önünde" deyimiyle kastedilen şeylerin gerçekleşeceği zaman dilimi olmaktadır. O halde rabbimiz geleceği yaratma ve bilme kudretine sahiptir.
2- Hiç bir şey denirken, gelecekte dahil edildiğinden, geleceğin rabbimize gizli kalmadığı görülür.
3- Gelecek aynı zamanda bir gaybdır. Sadece Rabbimizin gaybı bilmesi geleceği de bilmesi demektir.
4-Kullarının önünde ve arkasında ne olduğunu bildiği, diğer bir anlatımla geçmiş ve geleceğinde yaşanmış ve yaşanacakları bildiği, sözünü ise ayrıca açıklamaya gerek yoktur.
Başka söze gerek kalıyormu acaba?
selamlar,
aorskaya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)